İsrail gerçeği

Bir tarafı Akdeniz, üç tarafı Arap ülkeleriyle çevrili.
Komşuları
Suriye, Mısır, Lübnan, Ürdün, Filistin.
Komşularının komşuları ise
Suriye, Irak, İran, Suudi Arabistan ve saire.
…Görünüşte bunların hepsi
amansız İsrail düşmanı.
Bu küçük ülkenin yüzölçümü 21 bin kilometrekare.

Yani Türkiye’nin yaklaşık yüzde 3’ü!
Peki nüfusu kaç? Yaklaşık yedi
milyon.
Buna karşın İsrail’e düşman olan,
ya da olduğu varsayılan
ülkelerin nüfusları yaklaşık şöyle:
Filistin 7 milyon,
Ürdün 6 milyon,

Lübnan 4 milyon,
Mısır 73 milyon,
Suriye 19 milyon,
Suudi Arabistan 26
milyon,
Irak 27 milyon,
İran 72 milyon.
Bunların toplamı 200 milyonu
geçiyor.
İ
srail’in sınır komşuları ve onların birkaç yüz kilometre
ötedeki
komşuları arasında “dost” olduğu bir tek ülke bile yok.

***
Sonuçta karşımızda küçücük bir ülke var.
Nüfusu sadece yedi milyon!
İyi de, işte burada benim kafam karışmaya
başlıyor.
Bu küçük ülke nasıl oluyor da böylesine “düşman” ülkelerle her
zaman başediyor
ve onlara boyun eğdiriyor.
Nasıl oluyor da her
istediğini yapıyor, yaptırıyor?
Tamam, arkasında inanılmaz bir ABD
desteği var.
Bunu biliyoruz. Ya ötesi?
Niçin o Arap ülkeleri ve İran bir
şey yapamıyor?
Nutuk onlarda, palavra onlarda,
keseriz biçeriz, yok
ederiz edebiyatı da onlarda.
Her biri İsrail’in en büyük düşmanı!
Ama
İsrail harekete geçtiğinde hiçbirinden tık yok.
Şimdi Lübnan’da
olanları,
Filistin’de yapılanları izliyoruz.
Geçmişte Suriye, Mısır gibi
ülkeleri perişan ettiler.
Araplar çölde kaçacak delik aradılar ve
sıvıştılar.
Oysa bunlar tankları, topları, uçakları, helikopterleri,
orduları, askerleri ile
aynı anda ve örgütlü bir biçimde harekete
geçseler,
normalde İsrail’i bir kaşık suda boğmaları gerekmez miydi?

Bırakın orduları bir yana,
bunların sivilleri ellerine kazma kürek alıp
İsrail’in üzerine yürüseler!..
Bir yanda 7 milyonluk, küçücük bir
ülke…
Ve karşısında İsrail düşmanı olduğunu iddia eden en az 200
milyonluk bir
Arap-İran dünyası. Sonuç ortada.

***
Hadise işte burada
ortaya çıkıyor.
Bizim din kardeşleri her konuda olduğu gibi burada da
birbirleriyle anlaşamıyor.
Kimi ABD’nin kucağında oturup emirleri oradan
alıyor.
Kimi başka hesaplar yapıyor.
İran’daki molla rejimi kendi
halkını uyutmanın peşinde.
Öte yanda ise İsrail bomba gibi örgütlenmiş
bir ülke.
Teknolojisi gelişmiş. Dünyanın en güçlü istihbarat örgütüne
sahip.
Bizim din kardeşlerinin nefes alışını bile izliyor, gerekeni
anında yapıyor.
Üç yanı düşmanlarla çevrili bir İsrail’le hiçbiri
başedemiyor.
İsrail’in, İslam dünyasından on binlerce paralı ajanı
olduğu söyleniyor.
Bunların arasında ülkelerini yönetenler bile var.
Bir
sürü ülkenin en gizli bilgileri bile -para ve çıkar karşılığında-
İsrail’e oluk gibi akıyor.
Suriye devlet başkanı Hafız Esat’ın ölümcül
hasta olduğunu önce İsrail açıklamıştı.
Nasıl mı?
Girdiği tuvaletten
idrar ve gayta örneklerini çalıp tahlil ederek,
Suriyeli doktorların
raporlarını satın alarak!
Sevelim sevmeyelim, beğenelim beğenmeyelim,

İsrail gerçeği bu.
Demek ki bu işler nüfus çokluğu, kelle sayısı ve
nutuk atıp palavra sıkmakla olmuyor.
İşin içine “örgütlenme” girince her
şey değişiyor.
Başıbozuk, örgütsüz, birbirine düşman İslam dünyası
bu
küçük ülkenin oyuncağı olmuş,
karşısında eli kolu bağlı oturuyor.
Yaaa,
işte böyle muhterem İran, Suriye, Mısır, Ürdün ve saire yöneticileri!..

Ve Türkiye’de bu gerçekleri bir türlü görmek istemeyen bizimkiler!..
Elin oğlu bir askeri kaçırıldı diye bölgesini kan gölüne döndürdü.

Bırakın askerimizin kaçırılmasını,
biz her gün şehit cenazesi
kaldırıyoruz,
üstelik Kuzey Irak’a girebilmek için ABD’den icazet
bekliyoruz.
Hem de “Kararı ABD elçisi değil, biz veririz” diye havalar
atarak,
Türk milletini kızdırarak ve dünyayı güldürerek!

Bir yanıt yazın